22 Aralık 2011 Perşembe

sözde Ermeni soykırımına Fransız soysuzlugu

Fransa sözde ermeni soykırımını reddedenlerin cezalandırılmasına ilişkin yasayı  bugun kabul eder mi etmez mi bilemem ama bu düşünce özgürlüğüne demokratik oldugunu soyleyen bir ulkeden vurulan darbedir. 


Cezayir'de Nijerya'da Senegal'de ve daha bir çok batı ve kuzey afrika ulkesinde binleri onbinleri katleden fransızların bir avuc fanatik ermeninin gönlünü yapma calısması da degildir bu yasa. Bu aslında Turk insanını beraberce bariş icinde yasadıkları azınlıklarına dusman etme cabasıdır. 


koyun gibi bir halka unutmaya alısmıs halka vız gelir bunlar .. birgun biz bile cıkarırız bu yasayı. 


ermeni diasporasının işi olduğu açıkca ortada ama biz uyuyan güzel millet hala "hepimiz hrant dink iz, hepimiz ermeniyiz diyouz" siz ermeni olmaya devam edin. ben turk oglu turkum.. 

13 Aralık 2011 Salı

Doktor olmak...

Zor zanaatir doktor olmak...
6 sene okursun bitmez. Akranın üniversite mezunları askerden gelir evlenir sen ancak mezun olursun. Ardından 2-3 sene ihtisas kazanmak için ders çalışmaya devam edersin. Akranlarının cocukları büyümüş cıvıl cıvıl dillenmişlerdir sen ancak nişan düğün telaşına girersin. İhtisası kazanırsın 3-5 sene ayda 15 nöbet tutar bir yandan teorik bir yandan pratik hala ders çalışırsın.. Akranların iş değiştirir terfi eder sen hala bir hocanın ağız kokusuna mahkumsundur.. Devletten maaş alırsın ama harcayacak zamanın yoktur. bayram bilmezsin tatil bilmezsin.. 


Zor zanaattir hekim olmak... 
İhtisası bitirirsin devlet zorunlu hizmet der. gidersin bir köşesine Anadolunun. mahrumiyet de çekersin medeniyete özlem de.. Hastaneye gidersin onlarca hasta birikir kapında. Çişe gidecek zamanın olmaz bazen hastalara bakmaktan. Bir yandan torpilliler diğer yandan rörezantlar ve de hastane yöneticilerinin garip istekleri, hepsiyle uğraşırsın. Nöbetler bitmez, acil müdehaleler için çağırılabilirsin bir gece yarısı.. 


Zor zanaattir tabip olmak...
Elinin altındaki meta değil candır.. ihmal edemezsin. yanlış yapma hakkın yoktur. hata kaldırmaz mesleğin.. ama Hak vaki olur bazen herkesi kurtaramazsın. O durumda sevenlerine bunu söylemenin zorluğuda sendedir. Hele ki elinin altında can veren daha küçücük bir çocuksa.. Duygularına yenik düşemezsin. Zaafiyet gösteremezsin. yıkılamazsın, düşüp bayılamazsın, ağlayamazsın. Üstüne bir de hasta yakınlarının saldırısına uğrarsın bazen. Hakaretler uçar etrafında... 


İşte tüm bu yüzden kutsaldır doktor olmak. Saygıya şayandır. Allah kolaylık versin dualarına layıktır. 


Lakiiiiiiiiiiiiiiiiiiiin..... 


- Hislerinizi gizlemek zorunda oluşunuz sizi neden kalpsiz bir insan yapar?  
- Neden insanların duygularını acılarını dertlerini hep küçük görürsünüz? 
- 3 bin lira maaş alırken bazılarınız 13- 15 bin lira döner sermayeden gelir elde ederken, neden hastalardan hala bıçak parası adı altında "haraç" alırsınız? 
- İlaçla tedavi edebileceğiniz hastayı neden hemen ameliyat masasına yatırırsınız? 
- Döner sermayeden payınıza düşeni her gün neden sorarsınız sekreteryadaki çalışanlara? insan sağlığının üzerine skor mu tutmaktasınız? 
- Neden hastanıza hastalığı ile anlayabileceği dilde bilgi vermek sizi sıkar bunaltır yorar? 
- Neden vatandaşı azarlar doktorlar? 
- Neden diğer her mesleği küçük görür?


Bir öğretmenin yaptığı iş daha mı önemsizdir? yada polisin mühendisin işçinin? 


El insaf diyorum doktorlara... Vicdan diliyorum kolayklıktan ziyada.. 


Not: Mesleğinin hakkını vererek yapan doktorlara saygımız devam ediyor tıpkı diğer mesleklerde işinin hakkını verenlere olduğu gibi... 



Bohoz diye bir film...

Bohoz diye bir film cıktı piyasaya.. Konusu bir kürt cocuğunun dağa çıkıp terörist örgüte katılışının hikayesini anlatıyormuş. İzlemedim açıkcası. Ama filmin yönetmeninden filmin hikayesini anlatan bir röportaj dinledim. 


Yönetmenin aktardığına göre konu şöyle.. Bir kürt genci üniversiteyi kazanıyor ve batıya büyükşehire geliyor. ancak orada onu dışlayan Türklerle karşılaşıyor. okulda dalga geçiliyor onunla sonra otobüste kürtçe konuşan iki kişinin otobüsten atılmasını görüyor falan falan ve bu sorunu düşünüp buna karşı bir çözüm olarak dağa çıkmayı buluyor... 


Filmi izlemediğim için konun işlenmesindeki görsel öğeleri eleştirecek değilim amabir sürü soru geliyor aklıma.... 


- Neden hep aciz ve ezilmiş gösteriliyor kürtler? 
- Neden büyükşehirlerimizde milyonları bulan kürt nufus var bu şekilde muamele görüyorlarsa? 
- Neden hepsi dağa çıkmıyor? 
- Neden üniversiteden mezun olmuş, hatta özel yada resmi kurumlarda oldukça iyi mevkilere gelmiş kürtler var? eğer durum böyleyse? 
- Kürt olduğu iiçin bir vatandaşımızın kariyer yapmasına herhangi bir alanda bir engel var mı gerçekten? 
- Eğer böyle bir engel varsa nasıl oluyor da en yüksek mevki olan Cumhurbaşkanlığı 2 kez kürt vatandaşlarımızdan olmuş?
- Bu film diyelim ki iyi niyetle dağa çıkış nedenlerini anlatıyor, peki diğer yandan da birçok ergenlik çağında kemale ermemiş kürt çocuklarımıza örnek bir davranış gibi gelmeyecek mi? 
- Bu filmi gören ve provakatörler tarafından devamlı zemini hazırlanan terör olgusuna bir adım daha yaklaşmayacak mı bu cocuklar?
- Polise askere taş atan çocuklar zaten dağa çıkmaya hazırlanırken bu film de onların Robin Hood'unu yaratmayacak mı? filmdeki genci rol model alıp ona özenmeyecekler mi? 
- Bütünlüğümüzü pekiştirmek gerekirken, geçmişteki yanlışları türklerin yüzüne vurup Kürtlerin yaralarını deşmek için kullanmaktan başka nedir ki bu şimdi?
- Ayrımcılığı körüklemez mi bu film insanların milli duygularını kullanmaz mı?
- Bir türk yönetmen Yunus diye bir film çekse mesela sırf terör örgütüne destek olmadı diye ilçe halkı tarafından evinin taşlanmasını dükkanına molotof kokteyli atılmasını anlatsa medya o yönetmeni tefe koymaz mı? 
- E Türklerde Nefes filmini çekmedi mi diyenler acaba orada işlenen "karşı taraf"ın Kürtler değil terör örgütü olduğunu hiç akıllarına getirmez mi?
- Ortada bir Kürt sorunu degil Terör örgütü sorunu olduğunu kabul etmek çok mu zor? 
- Medya bir şekilde devamlı bu konuyu kaşırken tarafsız mı? 
- Hep Türkler mi kötü? 


Sordum sadece ... 



29 Kasım 2011 Salı

Cahil Dolmuş Şöförü Terörü



Erzincan'da yaşanan bir olayda aracıyla seyir halinde olan bir vatandaşın arkasına iyice yaklaşıp selektör yaparak taciz eden bir sürücüye (sadece sürücü diyerek geçiştirmek ne kadar doğru bilmiyorum) mahkeme 1 yıl hapis cezası vermiş ve yargıtay'da bu cezayı halkın huzur ve sükununu bozmak gerekçesiyle onamış. Türkiye'de inanılmaz şekilde yargıdan mantıklı kararlarda çıkabiliyor. Bu kararı verenleri alkışlıyorum. Çünkü trafikte en geri ülkelerden bile aşağı durumda bir eğitilmişlik seviyemiz var. 


Birçoğumuzun düşündüğünün aksine trafikte uzun süre kalmak yada konvoylara takılmak değil bizi daha çok geren şey. Asıl sorun devamlı birilerinin aniden önümüze kırması, sinyal vermeden şerit değiştirenleri takip etmek zorunda kalmamız, aceleci tiplerin selektörlerle kornalarla devamlı taciz etmeleri, Kırmızı ışıklarda sarıda hareket etmek zorunda bırakılmamız aksi taktirde kornalar ve selektörlerle baskı altına alınmamız, sağa sola dönmek için önünüzdeki aracı beklerken bir uyanığın! hızla karşı şeritten ilerleyip sizin beklemenizi hiçe sayarak dönüşünü gerçekleştirmesi gibi bir çok -hayvanlık!- bayanların magandalar tarafından uğradığı sayısız tacize değinmiyorum bile düşünün.


işte bunların en büyük kaynağı, tüm samimiyetimle ve ısrarımla söylüyorum ki, dolmuşçulardır ve taksicilerdir. üç kuruş paraya patronlar tarafından çalıştırılıyor olmaları yada bütün gün o trafiğin içinde olmaları onlara bu hakkı vermiyor. veremez. vermemeli. hala biraz haklı görüyorsanız bu az gelişmiş zibidileri bir de şöyle düşünün. bugün asgari ücretinde altında paralara 10-12 saat çalışan insanlar var. Peki onlarda yemeklerinizi servis ederken içine mi tükürmeliler? yada ürettikleri şeylere çişlerini mi yapıp bize öyle satmalılar? ne alakası var aynı şey mi diyenlere de trafikte sıkıştırıldıklarında, aniden önlerine kıran bir taksiden kurtulmaya çalışırken harcadıkları heyecan ve korkuya, önlerinde aniden duran bir dolmuş için acı bir fren yaptıklarında yaşadıkları heyecana müracaat etmelerini öneririm. 


yukarda yazdıklarımda haklıyım. bunu çok iyi biliyorum. işte size kanıtım da var. Ne kadar kroluğun kralı da olsa yazılanların içeriği samimiyetinden hiç şüphe duymadığım bir dolmuşçunun yazının başında belirttiğim haberturk.com haberine yaptığı yorumu.. aynen alıntıdır.




Misafir29 Kasım 2011 Salı 01:34
hatlı minibüscüyüm selektörde yapıcam kornayada basıcam boş trafikte yavaş ve kapım açık gidicem beni sollayana el kol hareketleride yapıcam levyem yanımda ekmeğimizle oynamayın saygılı olun bize yolcu taşıyoruz.


son not: senin o yolcuya zerre kadar saygı duymadığını çok iyi biliyoruz dolmuşçu. Allah seni bildiği gibi yapsın...

26 Kasım 2011 Cumartesi

Cenaze'nin haber olması

Bugun Saba Tümer ile Bugün programında konuk Yaşar Nuri Öztürk'tü, ilgimi çeken bir kaç konuda sorular vardı ki dinlemeye koyuldum. Sonrasında Yaşar Nuri Hoca'nın Saba Tümer'e tatlı sert fırçaları ile iyice keyifli bir hal almıştı ki..


Ekranda bir canlı bağlantı.. Bir cenaze... merak ettim bir anda.. acaba hangi devlet büyüğümüz vefat etti yada hangi sanatçımızı kaybettik ki canlı yayında cenaze namazını veriyorlar diye düşündüm.. Öyle ya toplumsal hayatımızda yer edinmiş, bu halka hizmetleri geçmiştopyekün yada bir kısmımızın vefa  borcumuzun olduğu biri olmalıydı.. canlı yayındaydı çünkü.. bantan verilmemişti... akşam haberlerinde kısaca kestirilip atılan bir haber degildi.


Ancak daha sonra anladım ki, vefat eden merhume, Ali Taran adındaki reklamcı, eski TV yarışma jürisi bir adamın eski eşi imiş. Tabiki merhumeye saygısızlık etme niyetinde değilim hiçbir zaman, Allah gani gani rahmet etsin. Ancak bana ne?


Bana ne bir medya bireyinin eski eşinin cenazesinden? beni neden ilgilendirsin ki? benim kendi acılarım kendi dertlerim sıkıntılarım varken, benim hayatımda bir vatandaşım olmaktan öteye gitmeyen bir merhumenin cenaze namazını canlı yayında vermek ne şekilde bir saygısızlıktır idrak edemedim bir süre.


Bunun adı düpedüz siz bizim için değersizsiniz demektir izleyicisine.. size hizmet vermek için değil bu kanalllar sadece keyfimizce hareket etmek içindir demek..


Milletini bu kadar aptal yerine koyan sizlerinde sizlerin de cenazesini Allah tez zamanda canlı yayında görmek nasip eder umarım. 

5 Nisan 2011 Salı

Pahalı bu yaşamak..

Internette dolaşırken bir site ile tanıştım. http://www.xpatulator.com/ Bu sitede en pahalı şehirler sıralamasında ilk 300'deki şehirleri bulabilirsiniz. Bu listeye göre İstanbul 83. en pahalı şehirken Ankara 117. sırada yer alıyor. Diğer şehirlerimiz ne yazıkki listede yok. Ama bu açıdan bakıldığında yaşamın pahalı olduğunu söylerken bizlerden daha haklı çıkacak en az 83 şehrin hemşehrisi olduğu da apaçık. 


Listenin birinci sırasında Tokyo yer alırken ikinci sırayı hiç beklenmeyecek bir şehir alıyor. Venezüella'nın başkenti Caracas sıralamada ikinci, uzun süre İngiliz sömürgesi altında kalıp birkaç yıl önce tekrar Çin himayesine geçen Hong Kong üçüncü sırada yer alırken, 4 ve 5. sıraları İsviçre şehirleri olan Genova ve Zürich alıyor. En ucuz şehir ise Yemen'den Senaa şehri.


Sitenin bir diğer güzel yanı ise çeşitli ihtiyaç kalemlerine göre de en pahalı şehirler sıralaması yapması. Yukarda bahsettiğim genel sıralam dışında, sağlık hizmetleri açısından, kişisel bakım maliyetleri açısından, alkol ve tütün mamülleri fiyatları açısından gibi bir çok farklı perspektiften dünya şehirlerinin pahalılığını sıralıyor. 


ilginç bir veri kaynağı. 


19 Ocak 2011 Çarşamba

İnansan olur hani...


Vay su Coca cola firmasının haline..
Internette bolca dolasan Turkuaz su taşlamalarına dair biraz araştırdım ve sonucta garip şeyler çıktı.. o zamanlar arkadaşımdan gelen bu emaili aşağıdaki gibi cevaplamıstım...
Sofra icecegi yada işlenmiş icecek demis adamlar icinde de su var:) evet tadı cok kotu kesinlikle tercih etmem.. ama emaile biraz bakınca aslında adamların bir suc islemedigi ortaya cıkıyor.. dogal kaynak suyu olmayan suya kaynak suyudur dememişler.. sofra icecegi ucu acık bir terim de olsa yanlıs bir yonlendirmesi yok.. Burada yine eklemek lazım ki birçok ülkede özellikle Amerika'da nerdeyse hiç bir yerde doğal kaynak suyu bulamazsınız. Genelde suların üzerinde Processed Artesian Water (İşlenmiş kuyu suyu) yazar. marketlere ucretsiz verilmesi de tamamen bir ticari girisim olarak dusunulebilir.. urunlerini satan isletmelere 100% kar marjlı bir satıs olanagı saglayarak bir anlamda destek oluyorlar ki bunu bende yapıyorum musterilerime..

Bu arada diger ilginc gelen nokta kestel ovasındaki tek derin su desarj kuyusu oldugu konusu.. sadece coca cola nın aklına mı gelmis bu konu acaba? agır sanayinin bolca bulundugu bir yer Bursa ve ozellikle metal isleyen kurumlarda su bolca kullanılmakta.. bakın Bursa ticaret odasının Bursa'nın su kaynakları uzerine yaptıgı arastırma sonucları ne diyor.
"Bursa Ovası'ndaki kaçak su kuyusu sayısı bilinmemektedir. 6000 civarında olduğu tahmin edilen kuyuların çok küçük bir kısmı ruhsatlıdır. Demirtaş-Kestel-Barakfakih-Çalı-Hasanağa-Kayapa vb. OSB'lerin temel su gereksinimi kaçak olan bu kuyulardan sağlanmakta, özellikle tekstil ve otomotiv proseslerinde ağır metallerle kirletilen sular “derin deşarj” yöntemiyle yine aynı rezervuara basılmaktadır."
www.bto.org.tr/sunular/bursanin_suyu.ppt
Turkuaz ile birlikte Damla'nın da ismi geciyor ama onun uzerinde DOGAL KAYNAK SUYU diye geciyor. internet sayfasında da suyun kaynagını Uludağ'ın, Sapanca ve Köyceğiz'in dağlarının derinliklerinden seklinde veriyor. http://www.damlasu.com.tr/kaynaklar.aspx bunun yanında turkuazın web sitesinde sadece bir email linki var, yeterli tepkiyi almıslar demekki :))
Bu efsane emailde garip olan bir sey de altındaki genel cerrah Yard . Doc. imzası.. Doktorların guvenilirligini mi kullanıyorlar acaba deyip ismi aratınca bu sahsın gercekten var oldugunu hatta Doc. Dr luga bile terfi ettigini gordum... ancak bu adamcagız da bu emailden dertli... Asagıdaki yazı bir cok forum sitesinde var:)
Saygıdeger forum üyeleri;
Ben gercek C.Camci olarak daha once yuzlerce kez degisik sitelere gonderdigim mailleri burada da tekrar edecegim. Bu mailin benimle ve uzmanlik alanimla ilgisi yoktur. Bu mail benim posta adresime aynen sizlere gelmis oldugu gibi gelmisti. Ben de duyarli bir vatandas olarak listemde kayitli yaklasik 2000 kisiye bu maili iletmistim. Yahoo serverinin benim daha onceki ayarlamam neticesinde adimi altina otomatik olarak bastigini farkettigimde ise is isten gecmisti.
O nedenle tekrar belirtiyorum bu mailin benimle ve uzmanlik alanimla ilgisi yoktur.
Selam ve Saygilarimla
Doç.Dr.Cemalettin CAMCI
Genel Cerrahi AD
Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi
Elaziğ

Neyse uzun lafın kısası ortada donen oyunlar var hemde bir cok tane... ama bu oyunları kullanan aklıevvellerde var..
ayrıca eklemeliyim ki, coca cola yı lavaboya dokunce temizlemiyor aksine kahverengimsi bir kir izi bırakıyor.. :)
ama zararlı kabul en basta kilo yapıyor.))))

bu email de donup dolasıp digerini ilk yazana gider mi???

Gitmez!

11 Aralık 2010 Cumartesi

Sunexpress Hostesinin bosuna cabasi

Sunexpress bildigim kadariyla Turk Hava Yollari ve Lufthansa'nin %50 - %50 ortak oldugu ve once alt ekonomik sinif olarak dusunulen ama daha sonra bir turlu hangi sinifta olacagina karar veremeyen bir Havayolu sirketi. 25 ucagi olan Sunexpress'in ozellikle izmir'den avrupa sehirlerine yaptigi direk ucuslar cok begeni topluyor benim acimdan.

Ancak gectigimiz kurban bayrami sirasinda izmir-berlin hattinda bize yardimci olan hostes insanlarin once yerlerine oturmalari daha sonrasinda el bagajlarini yerlestirmek icin yardimci olacaklari konusunda inanilmaz bir egitim cabasina girismisti. Turk halkinin bu konularda egitilemeyecegini anlamasi konusunda hic bir kaygim yok cok kisa sure icinde bu idalizmini kaybeder. ama isin gulunc kismi uyarilarina tek kulak veren ben oldugum icin benim el bagajimi koyacak yer bulamayisi oldu. ve haliyle benden de hafif tonajli bir zilgit yemesinin akabinde el bagjima VIP muamelesi yapmak durumunda kaldi.

kizcagizim olmaz ugrasma turk insani dedigin ucaga biner binmez kendi oturacagi yerden once valizine yer bulur. Sanirsin ki valizinde milyon dolarlar tasir. Ayni Turk yolcusu ucak daha durur durmaz da kalkar el bagajini alir bir kac kisiyi oturdugu yere kilitlemek pahasina o koridoru tikar inerken ama sonrasinda gider carousel in basinda 20 dakika valizini bekler. sen ucaktan en son cikan yolcu olsan da bakarsin ki vardiginda sende o ilk inenle yanyanasindir.

Bu birilerinin onune gecmek, bir an once isini bitirip gitmek hemen hemen hayatimizin her evresinde bizimle olan bir gerceklik. Ama hemen hepimiz de cocuklugumuzdan beri atak ol biraz gozun acik olsun tembihlerini duydugumuzdan buyuklerimizden bu anlamsiz yarisa kendimizi birakiriz ister istemez. oysa ki o ucaktan ilk inenlerden olma cabasini gosteren insanlarin cogu valizini de erken alsa havaalanindan da erken ciksa, ciktiktan sonra da otobus bekler dakikalarca ama isin ozunde daha da ilginc olani o insanlarin cogunun yetismek zorunda oldugu bir yer yoktur. yarim saat erken yada gec gitmeleri kimseyi ilgilendirmez yada zora sokmaz hatta kendileri bile bunu umursamazlar..

hostes kardes bosuna ugrasma... sen mi egiteceksin yuzlerce yillik ulusal icgudumuzu...

25 Kasım 2010 Perşembe

Ucmaya dair...1




Bundan önceki işim sayesinde hatırı sayılır sayıda seyahate gittiğimden uçmak ve bizi uçuran uçaklar, havaalanları, havayolu şirketleri ve bu şirketlerin hizmetleri hakkında bir ilgi alanım oluştu.

Şu ana kadar uçtuğum havayolları arasında;
THY, Lufthansa, Pegasus, Onur Air, Sunexpress, Czech Airlines, Southafrican Airlines, US airways, Delta Airlines, Air Dolomiti, Ryanair, TAM ve GOL havayolu şirketleri var.

Genel bir değerlendirme yaptığımda hizmetler açısından THY'nin Lufthansa'dan ve US Airways'ten bir gömlek diğerlerinden de bir kaç gömlek üstün olduğunu söyleyebilirim.

Ancak içlerinde büyüklük açısından Delta ve US Airways başı cekiyor. Bu iki havayolu firmasının da 500 er adet civarında ucakları bulunmakta. Bunları 350 ile Lufthansa takip ediyor. THY'nin ise son Kasım ayında aldığı Boeing 777-300ER'ler ile birlikte 149 uçağı var.

Yer hizmetleri konusunda cok buyuyk ayrimlar yapamasamda in-flight (ucaktaki hizmetler) acisindan THY bariz bir ayricalik taniyor musterilerine. insanlari hayran birakan First Class ucus sinifinda seyahat etmesemde ekonomi sinifindaki yerime gecmek icin aralarindan gectigim First Class koltuklari beni oldukca cezbetti. Ayrica THY ucak ici ikramlari ve yemek-snack cesitliligi ve sunumuyla birinci sinif bir havayolu sirketi oldugunu kanitliyor. Ama bu hizli buyumenin getirdigi bir baska konu ise hosteslerin eski guzellik standartlarinda olmayisi :) Bu konuda kesinlikle ilk sirayi 4 kez kullandigim ve her seferinde yolun yarisi boyunca seyrettigim guzel hostesleriyle Air Dolomiti aliyor.

Havaalanlari acisindan gorduklerimi siralarsam,

Izmir Adnan Menderes Havaalani, Istanbul Ataturk Havaalani, Munich Flughafen, Berlin Schonefeld, Torino Caselle, Sao Paulo Guarlios, Rio De Janerio Santos Dumont, New York JFK, Chicago O'hare, Las vegas Mc Carran, Los Angeles International, Istanbul Sabiha Gokcen, Esenboga, Dusseldorf International, Eindhoven Airport, Dubai International, Cape Town Airport, Johannesburg Airport, Bukres Otopeni (Henri Conda) Airport, Prag Ruzyne Airport, Milano Malpensa, Bergamo Orio al Serio vs..

Bunlarin icinde Dubai international tamami hali kapli salonlari ve inanilmaz buyuk ve ucuz olan duty free shoplari ile kesinlikle bir numarada ve ikinci sirayi da sanirim hem genis hemde kumar makinalarinin canlilik getirdigi salonlariyla McCarran Las vegas alir ve ucunculugu de bir alisveris merkezini andiran Johannesburg'a verebiliriz. En buyuk hayal kirikligi ise Berlin Schonefeld havaalani. En modern gorunuslu olanlari ise bence Eindhoven ve Izmir Adnan Menderes havaalanlari. Tabiki bu iki havaalaninin da yeni oldugunu unutmamak lazim. Ama uc kez guvenlik koridorundan gectiginiz tek ulke tabiki Turkiye :)

Havayollari ve havaalanlariya ilgili bu kadar ama daha cok ogrendikce daha cok yazmak istiyorum...




22 Kasım 2010 Pazartesi

2010 biteyazmis...


Blogumu ihmal edeli epey olmus. canim hemsom'un bloguna bir goz atinca kendi blogumu da hatirladim. aslinda incecizgiler'in de benim anoxiatic'ten pek farki kalmamis. oda ihmal gormus kendi basina birakilmis biraz :)))

bu yarida birakilmislik hissini alicam uzerinden en kisa zamanda... en basta gezi yazilarima devam edicem. Sirayla Dubai, Romanya, Amerika, Afrika ve son olarak ta Berlin gezilerimden bahsedip bir kac fotograf paylasmaliyim..

Sunexpress hostesleriyle ilgili bir kac kelime de etmem lazim..

Nintendo Wii super mario edition hosgeldin diye bir yazi da olmali...

kucuk shirde yasamak baslikli bir yazi da dusunulebilir ama biraz melankolik oldugumda sanirim...

M&M'den bahsetmeli bence cikolata fistigi saklamis rengarenk sekerler de onu... bahsedilmeli 1 kg'lik paketini aldigimdan..

Katmandu hayalimi de yazmaliyim ki istegim canli kalsin... ugruna gerekenleri unutturmasin...

Ucaklari cok mu seviyorum ben acaba.. Airbus, Boeing .. yazmali bence evet..

Merlot Shiraz Cabarnet Sauvignon Chianti kalecik karasi bokazkere okuzgozu chardonay sauvignon blanc .... bir kadeh te bunlardan bahsetmeli..

Balim'dan da bahsedicem tabikiii.. kucagima aldigim ilk kedi... sevimli keratta senii... fotoroman tadinda bir balim hikayesi ...

Deviantart sayfami da guncellemeliyim bence.. evet evet hatta guncelledikten sonra buraya da koymali bazi resimleri... yapmali evet..

hayata birkac satir birakmali en azindan.. bloglamali hayati.. yapicam iste... yazdim ya bir kez buraya gerisi gelir... 2010 oksuz kalmasin acicik yaziyla... yazicam iste... bloglicam 2010'u..


selam kelam vesselam
geldim burdayim
bilginize